Pandemi ve sonrasında yaşanan ekonomik darboğaz, yüksek döviz kuru, artan faizler gibi pek çok sorunla boğuştuğumuz şu günlerde, Merkez Bankası’ndan gelen açıklama ile döviz rezervlerinin 141,4 milyar dolar seviyesine ulaşarak rekor kırdığı açıklandı. Rezervler rekor kırarken ekonomik sorunların pek de hafiflememiş olması da biraz kafaları karıştırıyor. Peki bu rezervler ne işe yarar? Ekonomi açısından bize ne gösterir?
Öncelikle neden rezerv yapılır?
Öncelikle birden fazla rezerv çeşidi olduğunu söylemek gerekiyor. Birbirine dönüştürülebilir (plaza ağzında konvertibl diye de geçer) döviz varlıkları olan euro, dolar, sterlin gibi dövizler, uluslararası standarttaki altın, özel çekme hakları (ülkelerin birbirlerinin merkez bankasından o ülkenin parasını çekebilme hakkı) ve IMF Rezerv Pozisyonları, literatürde “uluslararası rezerv” olarak adlandırılır.
Türkiye’de altın ve döviz rezervlerinin saklanması ve yönetimi ise Merkez Bankası tarafından gerçekleştirilir. Bu rezervler sayesinde Merkez Bankası piyasaya gerektiği zamanlarda müdahale edebilir. Gelişmekte olan ülkelerde rezervin özellikle üç açıdan önemi büyüktür:
- Olası iç ve dış şoklara, ekonomik dalgalanmalara karşı kullanılması, olumsuz durumların giderilmesi,
- Dış borç servisinin düzenli olarak gerçekleştirilmesi,
- Uluslararası finans çevrelerinden ve pyiasalarda ülkeye duyulan güvenin artması.
Merkez Bankası, elindeki kaynakları kullanarak para ve kur politikalarına güven sağlamayı amaçlar. Döviz artarsa piyasaya döviz satarak kuru düşürür. Kur çok düştüğünde o da bir sorundur ve belirlenen politika fiyatına gelene kadar piyasadan döviz alır. Hazinenin ihtiyaç duyacağı dövizi sağlar, ülke ekonomisini iç ve dış gelişmelere karşı dayanıklı hâle getirir.
Rezerv rekorunun ardından hedef ne?
Ülkemizde ithalat da üretimin önemli bir parçası. Bugün yılbaşı için bardak bastırmaya gitsem, Kütahya’da üretilen ve İstanbul’da üstüne baskı yapılacak bardağın fiyatındaki değişim “Abi boya dolarla, kutusu dolarla, benzin dolarla…” denilerek savunuluyor. Tek sebep bu değilse de bu önemli bir sebep.
İşte bu nedenlerle, Merkez Bankası rezervelerinin artması ile ülkede uzun süreli bir döviz kuru istikrarının mümkün olabileceği yönündeki beklentilerde de bir yükselme oluyor. Merkez Bankası’nın kur istikrârını sağlayabileceği yönündeki inanç da uzun vadede fiyatlardaki oynamaların azalmasına, enflasyonun önce artış hızını kaybedip ardından duraklamasına, sonrasında da yerini deflasyon sürecine bırakarak alım gücümüzün tekrar artış göstermesine giden yolda ilk adımımızı armamıza imkân sağlıyor.
Enflasyondan ilk etkilenen tüketiciler, ekonomideki olumlu gelişmelerden de en son etkilenecek
Enflasyon her şeyi ve herkesi aynı hızda etkilemez, bu konuyu burada detaylı olarak açıklamıştık. Bu durum, enflasyon hızını kesmeye başladığında da aynı şekilde kendini gösterir. Raflardaki ürünlerin fiyatları ya düşmez ya da şirketler artık üretim mâliyetlerini daha düşük seviyelere çektikten sonra rekabet şartlarının oluşması ile düşüş gösterir. Önce daha çok rezerv ve daha güvenilir ekonomi, büyük şirketlere daha ucuza kredinin kapılarını açar. Sonrasında şirketler daha uygun şartlarda kendilerini ve yatırımlarını yapılandırır, bu dönemde faiz de kademeli olarak düşürülerek paranın üretime girmesi sağlanır. Sonrasında da raflardaki fiyatlar düşer, bizlerin de alım gücü buna paralel olarak artar, ancak en son alım gücümüz artar.
İşte tam da bu ekonomik döngüden dolayı rezervlerin rekor kırması piyasalar için olumlu bir gelişme iken bizim cebimize hemen yansımaz, ancak geleceğe dair umutlarımızı bir nebze olsun tazelememizi sağlar.